top of page

D - Lazuri - Turkuli

D ile başlayan lazca türkçe sözcükler

d
da: kız kardeş
daçxiri: ateş
daçxironi: ateşli
dadali: gül
dadi: hala, teyze
da do cuma: kız ve erkek kardeş
daduli: tavuk (yumurtlamaya başlamamış), dişi kuş, ferig
daduli3’i: dişi atmaca
daga: dalga
dageri: kısım kısım şeklinde gagalanmış veya bir cisimle vurulmuş, illetlenmiş, belaya kalmış halde, musallat olmuş halde
dalak: palan3'a
daloba: kız kardeşlik
damengaperi: kız süt kardeş
damtire: kaynana
dandara: yangın
daraba: duvar
dari: dar
daskua: kız kardeşin kızı
daz’epuna: dikenlik
daz’i: diken
daz'ik'andğo: böğürtlen
daz’ipina: dikencik
defteri: defter
dejenerasyoni: dejenerasyon
dek’ik’e: dakika
demirxana: demirhane
depina: yunus
derdi: narÄŸi, dert
derdoni: dertli
dergi: küp
derini: derin
destani: destan
dğa: gün
dğadodğa: günlerce
dğaginz'eşi: kadeh kaldırmak
dğaleri: gündüz, gündüzleyin
dğaleuri: gündüzleyin
dÄŸuleri: erimiÅŸ
dğura: az önce, biraz önce, demin
dğuraneri: az önceki, biraz önceki, deminki
dibaderi: doÄŸmuÅŸ
diç’k’ici: ısırgan otu
didarmia: kolordu
didi: büyük
didituta: büyük ay
didnoğa: büyük şehir, metropol
didnoğoba: büyük şehir(ci)lik, metrpol(cü)lük
dido: çok
didopete: çoklukla, çoğunlukla
didşvela: mucize, büyük yardım
dixa: arazi, yeryüzü, tarla, toprak
dixabadi: cüce adam, cüce
dixaçayi: çay tarlası, çaylık
dixamarkvali: patates, yer yumurtası
dixa(ne)buri: yerel, lokal
dixaskidala: yerleÅŸim yeri
dixaÅŸk'ank'ala: deprem, zelzele
diktatori: diktatör
dik’a: buğday
dik’u: kol eklem yeri
dimç’k’u: karınca
dinana: büyükanne, nine
dip'loma3ia: diplomasi
dirk'u: böbrek
diÅŸka: odun
dişkaş op’in3’k’olu: odunu ince ince parçalara ayırmak
divi: dev
diyaneri: geç kalmış halde
di3xiri: kan
di3xir ma3’u3’onale: kan emici
di3xironi: kanlı
do: ve
dobaderi: doÄŸmuÅŸ
dobadona: vatan, yurt, ülke
dobadonamqorope: vatansever
dobadonamÅŸine: vatandaÅŸ
dobaÄŸine: yeterince, yeteri kadar
dobaÄŸinoba: yeterlilik
dobaÄŸu: yetmek, yettirmek, yetinmek
dobğeri: dökük
dobğu: dökmek
dobu: akmak, dökmek, yere dökmek
docinu: yere yatırmak, yere sermek
doçitu: odun yarmak
doç'k'inderi: yorgun, bitkin
doç'k'indu: yorulmak
dodga: park
dodgina: duruş, düşüncenin veya bir kararın arkasında durmak
dodginale: duraÄŸan, durulacak, beklenecek veya durulan yer
dodginaloba: durağanlık
dodgini: durdur
dodginu: durmak, durdurmak
(amadginu: düz durmak, yakından bir yere bakış vaziyeti
amadgir do mot i3’k’er?/durup neden bakıyorsun?) (gamadginu: düz durmak, bir yere uzaktan veya uzak bir yere bakış vaziyeti
gamadgin do mis o3’k’en?/durup kime bakıyor?) (geladginu: yüksekte durmak, üstünde durmak
ğoberis kogeladgin do i3’k’en/çeperde (çeperin üstünde) durup bakıyor)
(ge3’adginu: altında durmak, kapalı bir şeyin altında durmak, örtülü bir şeyin altında durmak
3’ap’aş tude e3’adgin/damlanın (çatının) altında duruyor)
(gejodginu: yüksek bir yerde durmak, yüksek bir yerde var olmak, yüksek biryerde mevcut olmak, yüksek bir yerin üzerinde üzerinde durmak
mxucis mo gejamodgir/omzumun üzerinde durma/omzuma yüklenme)
(dolodginu: aşağıda durmak, çukur bir yerde durmak, çukur bir yerde var olmak, çukur bir yerde mevcut olmak
uşkirik 3’ale dolodgin/elma (ağacı) aşağıda duruyor)
(ejodginu/ejodgitu: üzerinde durmak, ön tarafında dik vaziyette durmak, üzerine titremek, üzerine titiz şekilde ilgilenmek
am berek mot ejomodgin/bu çocuk neden üzerime duruyor/bu çocuk önümde dik vaziyette duruyor
cuma çkimiş oxori jin ejomodgin/kardeşimin evi benim (üst katımda) üzerimde/üst kattaki ev kardeşimin
berobas nana çkimik man dido ejamidgitu/çocukluğumda annem benim üzerime çok titrerdi)
(eşadginu: arasında durmak
am berek oşkenas mot eşadgin?/bu çocuk neden arada duruyor?) (goladginu/goladgitu: yanda durmak, önünde durmak, önünü kesmek
am k’oçik mot gelamidgitun?/bu adam önümü neden kesiyor?/bu adam önümde niye duruyor?) (goşadginu: kapalı bir yerde durmak, kapalı bir yerde var olmak
çayis qomuri goşadgin/çayın ortasında erik var (mevcut))
(go3’adginu: ön tarafta durmak, önünde durmak, önünde var olmak
berek nek’nas go3’adgin do gicoxops/çocuk kapının önünde durup seni çağırıyor)
(meşadginu: kapalı bir yerde gizli bir şekilde durmak, kapalı bir yerde bulunmak, kapalı bir yerde var olmak
ont’ules meşadgin(an) do çkin misimina(pa)n i?/tarlanın içinde durup bizi mi dinliyorlar?) (mejodginu: üzerinde durmak, bayır bir yerde durmak, bayır bir yerde bulunmak, bayır bir yerde var olmak
ç’e bere oktis mo mejadgir, melaginon/ey çocuk dönemeçte durma, düşeceksin)
(moladginu: kapalı bir yerde durmak, kapalı bir yerde bulunmak, kapalı bir yerde var olmak
oç’k’omalepe odas moladginan/yiyeceler odada duruyor)
(mok’adginu: yandan bulunmak, arkasında bulunmak, arkasında durmak, arkasında var olmak
m3udişişi mo mok’amidgir, igzali ekole!/boşu boşuna durma arkamda git o tarafa/boşu boşuna durma yanımda git o tarafa)
(ok’odginu: bir arada durmak, bir arada bulunmak, bir arada var olmak, birbirine geçirmek, yüzleştirmek
va micertna emu k’ala ok’omidgitit (ok’omidginit)/bana inanmıyorsanız onunla yüzleştirin beni
oxoris ok’odginan do iris notkvapan/evde bir arada duruyorlar ve herkes hakkında kötü yorumlarda bulunuyorlar)
dodgiti: dur
dodgitu: durmak, ayakta durmak, kalmak
dodgu: kurmak, koymak
(ge3’adgu: arka tarafından basmak, basmak (ayak vb)
k’uçxes mo ge3’amidgir/ayağıma basma)
(geşadgu: araya koymak, içine koymak (soba vb)
peÅŸkos tencere kogeÅŸadgi/sobaya tencere koy)
(gejadgu: üzerine koymak, üzerin(d)e durmak
k’uçxes mo gejamidgir/ayağımın üstünde durma)
(dodgu: kurmak, koymak
saat’i dodges/saati kurdular)
(dodginu: durdurmak
gzas kagexti do ar mankana kododginu/yola in ve bir araba durdur)
(dolodgu: içeriye veya kapalı mekana koymak, içeriye veya kapalı bir mekana bırakmak, dik vaziyette koymak
ç’uvalis peşkos bezepe kodolodgu/çuvalın (içine) soba bezlerini koydu)
(dodvu: koymak
oğmale tude kododvi/yükü yere koy)
(ejodvu: üzerin(d)e koymak
peşkoş jin tencere kogejodverenan/sobanın üstüne tencere koymuşlar)
(eÅŸadgu: araya koymak, araya doldurmak
peÅŸkos diÅŸka eÅŸadgerenan/sobaya odun sokmuÅŸlar)
(meşadgu: araya koymak, içine koymak
taros k’avanozi komeşadgi/kilere (taroya) kavanoz koy)
(eladgu: yandan koymak, yanına koymak
troni kinaris keladgi/sandalyeyi kenara k oy)
(e3’adgu: altına koymak, altına dur(dur)mak, örtülü bir şeyin altına bırakmak
bageniş tude t’ik’ina e3’adges/mereğin altına sepet koydular)
(goladgu: yandan koymak, yandan dur(dur)mak
troni kogoladgi/sandalyeyi koy)
(goşadvu: araya koymak, araya sokmak, araya geçirmek, durdurmak
lemşis nok’epe goşamidvi/iğneye ip sok/ iğneye ip geçir/iğneye ip tak/iğneye benim için ip tak
ofut’es troni kogoşadvu/tarlaya sandalye soktu/sandalyeyi tarlaya soktu)
(go3’adgu: önünde durmak, altına koymak, altına ilave etmek
parças tude parça go3’amidgi/parçanın altına parça ilav et benim için
3’oxle mo go3’amidgir/önümde durma
pucis xomula guguliş tipi go3’udges mara va nik’ardu/ineğin önüne kuru guguli otu koydular fakat beğenmedi)
(medgu: koymak, ilave etmek, eklemek, yama yapmak
parças konudgi/parçaya yama yap)
(meşadgu: içine koymak
k’van3a xaros meşadgi/su testisini xaroya koy)
(mejodgu/mejodvu: üzerine koymak, üzerine katmak (para vb), üzerine ilave etmek
oktis kva komejodvi/dönemece taş koy
da çkimis para ejovudvi do dolokunu yeç’opu/kız kardeşime para kattım ve elbise aldı)
(moladvu (cansız)/moloxonu: kapalı bir yere koymak, kapalı bir yere bırakmak, kapalı bir yere hapsetmek, esir etmek
moloxunales komoloxunues/(onu) hapishaneye attılar)
(mok’adgu/mok’odgitu: yandan durmak, arkadan koymak, arkadan durmak, arkadan ilave etmek
mo mokamidgi(tu)r, ar m3ika kelanç’i/önümde durma az biraz çekil kenara)
(ok’odgu: biribirine ek yapmak, birbirine yakınlaştırma, karşılıklı yüzleştirmek
quci ok’odges do ğarğalapan/kulaklarını birbirine yakınlaştırdılar ve konuşuşuyorlar
çayiş bezişk’ala kok’odges/çay bezinin yanında bir araya getirdiler)
doduzani: düzelt
doginz’oci: eşyanın uzunları
doguroni: öğrenilecek, öğrenilmesi gereken, okul
doÄŸi: (buzi) buz
doxedi: otur
doxedu: oturmak
(amaxedu/gamaxedu: oturmak
m3udişişi amaxedut’es/boşu boşuna oturuyordular)
(gexedu: oturmak, yüksek yerde oturmak, yüksek bir yerde durmak
berek qas kogexedu/çocuk dala oturdu)
(gelaxedu: yüksek yerde oturmak
berepek ğoberis gelaxet’es/çocuklar çitte oturuyordular)
(geşaxedu: yüksek (ağaç vb) yerde oturmak
caşi dudis kogeşaxedes/ağacın zirvesinde oturdular)
(gejaxedu: üzerinde oturmak
cas gejaxen/ağaçta oturuyor)
(doxedu: oturmak
ek mo doxedur/orada oturma)
(doloxedu: derin bir yerde oturmak, oturmak
inç’es doloxedut’es/kuyuda (kuyunun içinde) oturuyordular)
(ejoxedu: üstöne oturmak, üzerinde oturmak, daral getirmek, bunaltmak
şuris mo ejamixedur/bunaltma beni/yüreğimin üzerine oturma)
(eşaxedu: arada oturmak, arasında oturmak
txirepunas eşaxet’es/fındıklığın içinde duruyorlardı/ fındıklığın ortasında duruyorlardı/fındılığın ortasında oturuyorlardı)
(elaxedu: yan(da) oturmak, kenarda oturmak
çuçuna svas elaxet’u/ serin yerde oturuyordu) (e3’axedu: altında oturmak
caşi tude e3’axet’u/ağacın altında oturuyordu)
(goxedu: sıvıya veya çamura batmak, saplanmak, batmak, üzerine konmak
t’alaxis kogoxederen/çamura batmış/çamura oturmuş
berek but’k’ucik guxeduşi eşo p’at’i 3’iru ki giçkin ki nena memamt’u/arı çocuğa konunca çocuk öyle zor çığlık attı ki zannedersin ki dilimi yuttum/çocuk kendine arı konunca öyle bir çığlık attı ki az daha dilim damağıma karıştu)
(golaxedu: paralel istikamette oturmak, oturmak
k’vinçepek qas gelaxet’es/kuşlar dalda oturuyorlardı)
(goşaxedu: arada oturmak, avarece boş boş oturmak, ardısıra oturmak
qonas goşaxet’es do m3udişişi ğarğalapt’es/ tarladaydılar ve boşu boşuna konuşuyordular)
(go3’axedu: önüne oturmak, ön tarafında oturmak
nap’iris kogo3’amixedu do ordoşen doçodinu/tarlada (işte) benle beraber (benim önimde) işe koyuldu ve erkenden işini bitirdi)
(meşaxedu: kapalı bir yerde saklanmak, kamufle olmak, kapalı yerde oturmak
txirepunas lap’ardepek meşaxet’es/fındıklıkta çakallar vardı (duruyordu))
(molaxedu: kapalı bir yerde oturmak, kapalı bir yerde mecut olmak, kapalı bir yerde var olmak
pucepek bak’is molaxet’es/inekler ahırda duruyordular)
(mok’axedu: arka tarfta oturmak
k’ap’ulas komok’amixedu/arkama oturdu)
(ok’oxedu: topluca oturmak, karşılıklı oturmak, arka tarafta oturmak, istikametinde oturmak
ok’oxenenan do m3udişişi ğarpalapan/karşılıklı oturuyorlar ve boşu boşuna konuşuyorlar)
doxmeli: özel
doxuneri: oturarak
doxunu: oturmak, oturtmak
(go3’axunu/go3’axedu: ön tarafa oturmak, ön tarafına oturmak
nap’iris dulya vikipt’işi moxtu do kogo3’amixedu/ekinekte (tarlada) iş yaparken geldi ve önüme oturdu)
(go3’alu: önüne doğru düşmek, rastgelmek
soti mo imt’er, 3’oxle go3’amili/hiçbir yere kaçma, düş önüme)
(doxunu/doxedu: oturmak
oxoris ağani kiraci kodoxunes/eve yeni kiracı oturttular)
((g)amaxedu: içeride avarece oturmak, içeride oturmak
oxoris amaxen do m3udişişi ğarğalaps/evin içinde oturuyor ve gereksiz yere konuşuyor)
(gelaxunu: yüksek bir yerde oturmak, yüksek bir yerde durmak, birşeyin üzerime oturmak
qas gelaxen do quraps/dalda oturup bağırıyor)
(ge3’axunu: örtülü bir yerin altında oturmak ncaş tude mo go3’axedur/ağacın altında durma (oturma))
(gejaxunu: üzerin(d)e oturmak
ç’eriş jin gejaxen/çatının üzerinde oturuyor)
(doxunu: oturmak
bere ek mo doxunap/çocuğu oraya oturtma)
(doloxvu: yıkmak
oxori kodolixvereren tabi, naşkvineri oxoris çkva mu ağoden ki!/ev yıkılmış tabi ki, terk edilmiş evin başına başka ne gelebilir ki!) (elaxunu: bir köşede oturmak, bir yerde oturmak, yüksekte oturmak, oturmak
ak elaxen do gyari imxors/burada oturuyor ve yemek yiyor (yer)/burada oturup yemek yiyor (yer))
(e3’axunu: örtülü bir yerin altında oturmak
mç’ima moxtuşi ç’eriş (saçağiş) tude e3’apxedit/yağmur gelince saçağın altında oturduk)
(golaxunu: bir yerde oturmak, birlikte veya hep beraber oturmak, ardı sıra oturmak
ek golaxenan do ÄŸarÄŸalapan/orada oturuyorlar ve konuÅŸuyorlar)
(goşaxunu: arasında oturmak, içinde otur(t)mak
oxoris goşaxen do muç’o eşo oxorcalepe steri ğarğalaps/evin içinde oturuor ve tıpki kadınlar gibi konuşuyor)
(go3’axunu/go3’axedu: önünde oturmak
3’oxle kogo3’amixedu/önümde durdu/önüme oturdu
hele bere igzali ekole mo go3’amixedur/hele çocuk git öteye önüme oturma)
(meşaxunu: kapalı bir yerde oturmak, içinde oturmak
mtugik xaros meşaxen do txiri imxors/fare xaroya girmiş ve fındık yiyor)
(molaxunu: kapalı bir yerde oturmak, içeride oturmak, kapalı bir yere hapsetmek
odas komoloxunes/odaya kapattılar/odaya hapsettiler)
(mok’axunu: arka tarafta oturmak
k’ap’ulaşk’ele mo mok’amixedur/arka tarafımda oturma)
(ok’oxunu: bir araya gelip oturmak, bir arada oturmak, topluca oturmak
oxorcalepek gale ok’oxenan/kadınlar dışarıda topluca oturuyorlar (bir arada oturuyorlar))
doxvu: gömmek
dolabi: dolap
dolikuni: giyin
dolobÄŸu: doldurmak
dolocinu: yere düşmek
doloqlant’eri: çukurlaşmış, gamzeli
doloqlant’u: çukurlaşmak
doloqvant’a: gamze
doloxe: içeri(si), içeride
doloxeni: içerdeki
doloxti: içine in
doloxveri: yıkık, dökük
doloxvu: yıkmak, yıkılmak
dolokit’inapu: kucaklaştırmak
dolokit’inu: kucaklaşmak, birbirine sarılmak
dolokunale: gardırop
dolokunu: giymek, giyinmek, giysi, giyecek
dolokuneri: giyinmiÅŸ
dololu: içeriye doğru düşmek, düşmek (kapalı bir yere)
dolomar3’eri: küsmüş
dolomar3’oba: küskünlük
dolomar3’u: küsmek
dolom3’k’upineri: koyuca, koyu renkli
dolongonu: niyetlenmek, gönlünü almak, aklına koymak
dolon3’u: sıvıya daldırmak, sıvıya batırmak, sıvıya bandırmak
dolot'k'oçu: içeriye doğru atmak
dolo3igale: toplu iÄŸne
dolvabonu: bela olmak, musallat olmak
dolvaç’k’vidu: yere çakılmak, yere çarpmak, yukarıdan aşağıya doğru sert ses çıkmasıyla sonuçlana düşme veya çarpma, koşma haliyle düşerek yere çakılmak veya düşmek
onk’ap’u onk’apu do kodolvaç’k’vidu/koştu koştu yere düştü/çakıldı.
dişka jindolen tude kodolvaç’k’idu/odun yukarıdan aşağıya doğru düştü (ses çıkartarak çarpma vaziyetinde).
dolvaktu: rest çekmek
dolvapisu: koşma vaziyetinde iken yüzü koyun düşmek, yere yüzükoyun düşüp yapışmak
gemtis git’uşk’ule onk’apu do kodolvapisu/bayır aşağı inerken koştu ve yüzükoyun düştü.
doni: ,,, beri
donoç'k'inde: yorgun
doragaderi: darmadağan halde, künfe yekün halde
dorineri: doÄŸurulmuÅŸ, doÄŸurarak
dorinale: doÄŸumyeri, doÄŸumhane
doskidu: kalmak
dot’alu: ardına bırakmak, şahsına ayırmak
dorinoburi: doÄŸumsal
dorinu: doÄŸurmak
drik'eri: bükük, eğik
dork'a: eksi(-)
dork’ineri: azaltılmış
dork'inu: azaltmak
do3’onu: zannetmek
dro: mevsim
droepe: mevsimler
dudgedvala: başlık
dudi: zirve, baÅŸ, kafa
dudira: kule
dudit'ani t'et'eli: açık saçık
dudk'anoni: anayasa
dudmaxvenci: müdür, yönetici
dudmak'vate: cellat
dudmamç'arapale: baş yazar
dudmamç'arapaloba: baş yazarlık
dudmandi: bayan
dudmamgurapale: başöğretmen
dudmamgurapaloba: başöğretmenlik
dudmamgure: başöğrenci
dudmamguroba: öğrenci temsilciliği, baş öğrencilik
dudmaoxo3'onapale: baş açıklayıcı, açıklama başkanı
dudmaoxo3'onapaloba: sözcülük
dudmaşvele: baş yardımcı, baş yaver
dudmoşletineri: hür, bağımsız, özgür
dudmoşletinoba: bağımsızlık, bağımsız olmak
dudmo3'onda: gurur, kibir
dudmo3'onderi: gururlu, kibirli
dudnaziri: baÅŸbakan
dudnoç'are: baş yazı
dudp'axi: bay, beyefendi
dulmenceli: iş gücü
dulya: iş, görev
durteri: pay edilmiş, dağıtılmış
durtu: paylamak, dağıtmak
dutari: sara
du3xu: ıhlamur
dvaç'iroba: gereklilik
dvaç’iru: lazım olmak, gereksinmek
dvak’line: bulaşıcı
dvak’lineri: bulaşmış
dvak’linu: bulaşmak
dvark’ineri: kaybetmiş halde, azaltmış halde vb
dvark’inu: kaybetmek, azaltmak

Please reload

Lazuri Doviguram

bottom of page